11 Aralık 2008 Perşembe

test #02 / light painting



light painting (ışıkla boyama) denemesi... filmin önemli sahnelerinden biri olan ışıkla boyama sahnesinde kahramanımız, gözünün kararması sonucunda yere yığılır ve apar topar kalkıp kendine gelmeye çalışırken, kararan dünyasını, başının etrafında dönmekte olan ışıktan hareler ve bilimum yıldızlar aydınlatmaktadır...

6 Aralık 2008 Cumartesi

Takvim...

Referans # 01






Eadweard Muybridge( 9 Nisan 1830 - 8 Mayıs 1904 )
hareket incelemeleriyle ünlü İngiliz fotoğrafçı.. Alaska'nın henüz Rusya yönetimine dahil olduğu 1867 yılında Pasifik Kıyılarının fotoğraflarını çekerek endüstriyel fotoğrafçılığa ilk adımını atıyor ve 1869 yılında obtüratörlü kamerayı ilk bulanlardan oluyor.
Bundan sonra fotoğrafla bir hayli haşır neşir olan Muybridge, hızla hareket eden bir şeyin hareketinin nasıl dondurulacağı sorusuyla fotoğraf deneylerinden ilkine başlıyor..ilk 2 günü başarısızlıkla geçen deneyin 3. gününde, her kameranın bir sonrakini tetiklediği, 1/500'de açılıp kapanan obtüratörlü bir düzenek kurmayı akıl ediyor fakat deney, 1874'te Muybridge'in, karısının sevgilisini öldürmeye çalışması yüzünden yarım kalıyor. 1877'de çalışmalarına -kaldığı yerden- hızla geri dönüyor ve yarım kalan deneyi "The Horse in Motion" 1878'de, saniyenin 1000'de birinde açılıp kapanan, 24 kameralık bir düzenek kurup "Occident" isimli atın hareketlerini yakalamayı başarıyor. 1880'de adını "zoogyroscope" (ya da "zoopraxiscope") koyduğu alet yardımıyla çektiği fotoğrafları projekte etmeyi başararak "hareketli resim" e imza atıyor...
kaynak

5 Aralık 2008 Cuma

test #01 / polaroid


2008 yılı başlarında, projenin ilk fikirlerinin ortaya çıkışından hemen sonra, filmin açılış sahnesinin ilk deneme çekimi..
Özgür Zülal'in de katkılarıyla..
(bu linke tıkladıksan sonra sonuna /2008/12/metro.html eklersek hemen o habere ulaşmamız mümkün..)

29 Kasım 2008 Cumartesi

proje

Zamanı ve olayları algılamak tam olarak nasıl gerçekleşiyor?

Zaman, -doğası gereği- havada serbest bir salınım halinde. Onu tutmak, ona dokunmak,onu durdurmak imkansız. Ancak bazı halet-i ruhiyelerde zamanın hızlı ve yahut yavaş aktığına dair “kendimizce” yorumlar yapıp kendimizi yoruyoruz. Zamanı, varlık gösterdiğimiz mekanlarla ilişkilendiriyoruz. Deneyimlerimiz, zaman geçtikçe anlamlanıyor ya da tam tersi hafızalarımızdan silinip yok oluyor. O halde her an içinde olduğumuz ve belki de sonsuza kadar (öyle ya bütün bu algı, ruhla ilgili olabilir ve belki de ölüm dediğimiz noktada ruh varlığını sürdürmeye devam ediyor olabilir) içinden “dışına” çıkamayacağımız bu kavram nasıl gösterilebilir? Ya da zaman kendini bize nasıl hissettirir? Zamanın kendi bilinci var mıdır? Zaman, insanoğlunun evrende bildiği her mekanda aynı mıdır? Değilse neden öyle değildir? Tüm bu sorulara zayıf, titrek bir ışık tutabileceğimiz bir yanıt biliyorum..
”Zaman göreceli bir kavramdır..”

Öyleyse zaman her varlığa göre değişen bir tutum sergiliyor...Bana başka, sana başka davranıp bunu bizden saklıyor.

Algılayışıma göre değişen sadece zaman mı peki? Sanmıyorum.. Işık, renk ve ses te değişkenlik gösterebiliyor. Bu durumda, benim duyduğum, gördüğüm, algıladığım herşey bana özgü ve bana ait.

Şu anda içinde bulunduğum hayatta benim duyularımdan olayların nasıl aktığını anlatmayı çok isterdim.

Herşey bu anlatma isteğiyle başlıyor zaten ve kendini nasıl daha doğru ifade edebileceğin konusunda yollar aramaya başlıyorsun. Benim bu anlamda, gittiğim yollardan birinde karşıma fotoğraf çıktı ve kendime ait bir hikayeyi ancak fotoğraf gibi özgür ruha sahip bir teknikle anlatabileceğimi farkettim.

Anlattığım hikaye benim kurduğum dünyadan bir kesit sunuyor ve bu dünyanın yaşadığımız dünyayla olan bağını ise yine fotoğraf ve zaman ilişkisi kuruyor. Fotoğrafın anı dondurması anlamı, zamanın mekanda iç içe geçmesiyle bir loop’a dönüşmeden önce son çıkışı bulmaya çalışıyorum.

“Tedirgin bir ruh hali... tanımadığım bilmediğim bir odadayım..”neler oluyor..??!” düşüncesiyle yattığım yerden hızla fırlıyorum ama tabi ki bu durum başımın dönmesine ve dengemi kaybetmeme yol açıyor. GÜM! diye yeri boyluyorum tekrar. Başımı bir yerlere vurmuş olmalıyım ki tepemde yıldızların uçuştuğunu görüyorum. Hepsini avuçlayıp tek bir ışık yığını haline getirdikten sonra nihayet kararmış dünyam aydınlanıyor ve artık etrafta neler olup bittiğine bakabilirim sanırım...”

Keşke yazdığımız gibi görsek herşeyi tüm o betimlemelerle ya da belki de yaşadığımız gibi yazıyoruzdur kelimesi kelimesine. Bu bana çok uygun olmayan bir şairanelik ama doğal olarak geliyorsa elden ne gelir?

Belki de gözümüz görmeye, kulağımız duymaya başladığı ilk günden beri etrafımızda olup bitenleri depolamamız, düşünsel çöp yığınlarına neden oluyor ve o çöp yığınları birleşerek, gözümüzün tam görmediği ama aklımızın fena halde erdiği bir vizyona sebebiyet veriyor olabilir. Eğer öyleyse, yukarıda bahsettiğim kavramlar üzerine zihnimde yığılmış halde duran görsel birikimi paylaşarak "Instant Film" i takdim ediyorum.

"Instant Film" ( Anında Film ), yukarıda bahsedilen kavramlardan yola çıkarak, farklı fotoğraf makinaları ve farklı fotoğraf teknikleri kullanılarak oluşturulacak bir "stop motion" kısa film projesidir.

Fotoğraf dünyasında birbirinden farklı bir çok kamera, flaş, objektif ve film türü vardır ve her kamera hatta lens kendine özgü özelliklere sahiptir. Deneysel fotoğrafla ilgilenen bir fotoğrafçı olarak, bunların bir çoğunu keşfetmeye çalıştım, iğne deliği kamera, oyuncak kamera, kağıt kameralar, lomografik kameralar, polaroidler, SLR, TLR ve otomatik kameralar...Herbir makinayla çekilen fotoğrafın görsel anlayışı farklı, adeta başka bir algının ürünü...Fotoğraf makinası, o anı yakalayan ve o anın nasıl görünmesi gerektiğine karar veren bir mekanizma gibi çalışıyor ve fotoğrafı çeken kişi, o anın tanıklığını ediyor. Bu durumun farkındalığı, zaman-mekan-fotoğraf ilişkisini, tek bir fikirde toplamama yardımcı oluyor...

esin/ilham/etki

14 Ekim 2008 Salı

test

deneme...